birliktelik
Evcil Hayvan Sahibi Olmak
dog-with-person-in-sunset-love Basit gibi görünen ama fazlaca sorumluluk, sevgi ve tabi ki sabır gerektiren bir görev… Küçükken ilk evcil hayvanım muhabbet kuşuymuş. Sanırım çoğu insanın muhabbet kuşu beslemişliği vardır. Tabi o zamanları pek hatırlamıyorum ama kuşu başımın üstünde gezdirirmişim. Çoğu insan küçükken yaşadığı kötü anıları yüzünden hayvanlara karşı önyargılı davranırken, benim muhabbet kuşu ile olan yakınlığımdan kaynaklandığını düşündüğüm hayvan sevgim bana o yaşlarda aşılanmış olacak ki o zamandan bu yana bir muhabbet kuşum, bir kaplumbağam ve üç tane de köpeğim oldu. Öncelikle şunu söylemeliyim ki eğer bir hayvan beslemeyi düşünüyorsanız ne olursa olsun evde beslemeyin! Bir bahçeniz varsa ve bir hayvana ayıracak zamanınız varsa ona sahiplik yapın. Aksi takdir de size de hayvanlara da işkenceden başka bir sonuç doğurmaz. Ne yazık ki birçok insan bir hevesle aldığı kediyi, köpeği bakamayınca sokağa bırakıyor ve onların hayatlarını devam ettirmekte ne kadar zorlanacağını unutuyor. Kimisi açlıktan kimisi de kötü hava şartlarından dolayı hayatını devam ettiremiyor ve can veriyor. Sadece kendi mutluluğumuzu, eğlencemizi düşünmek adına evlat edinilen onca hayvana eziyet etmeyelim. Bu zamana kadar üç tane köpeğim oldu demiştim, şanslıydım ki bahçeli evlerde oturduğumuz için onlara iyi yaşamlar sunma şansımız oldu. Ciddi anlamda ne zaman bir köpek sahibi olmak istediğimden bahsetmek istiyorum. 11-12 yaşlarındaydım. Babamın görevi dolayısıyla yaz aylarını Çeşme’de geçirmeye başladığımız ilk yazdı. Bizim gibi yaz tatillerini Çeşme’de geçiren ailelerin kaldığı bir kampta kalmaya başlamıştık. Orta yaşlar da bir çift vardı. Onların orada sahiplendikleri kangal kırması bir sokak köpeği vardı. Adını “Bozo” koymuşlardı, renginden dolayı olsa gerek… O kadar sadık bir hayvandı ki her sabah 7’de işe giden Gül teyzeye üşenmeden iş yerine kadar eşlik eder, kampa geri dönerdi. Her sabah bunu tekrar ettirdiği için yorulur diye Gül teyze işe ondan gizli gitmek için kırk takla atsa da Bozo’dan saklanmanın bir yolunu bulamazdı. Bozo, Gül teyzenin işe sağ salim gittiğinden emin olmak isterdi. Tabi kamp alanındaki herkesle de arası iyiydi bu sevimli dostumuzun. Hiç unutmam bir gece de ben karanlıkta tek başına otururken sessizce yanıma gelip dizimin dibine oturup o karanlıkta beni de yalnız bırakmamıştı. İşte kampta geçirdiğimiz onca aydan sonra İzmir’deki evimize döndüğümüzde de bir köpeğim olsun ve hem beni korusun hem de hiç yalnız bırakmasın istemiştim. Babamı da ikna etmiş olmalıyım ki bir süre sonra bir yavru köpekle çıkagelmişti. Artık bir köpeğim vardı, dünyanın en mutlu insanı olmuştum, her şeyiyle ben ilgileniyordum, oyunlar oynuyordum, parka yürüyüşe çıkartıyordum. Ama bir süre sonra yine babamın görev değişikliği yüzünden şehir değiştirmek durumunda kalmıştık ve minik dostumuzu tarımla uğraşan köyde yaşayan bir ailenin yanına vermiştik. Büyüdüğü zaman onlara bekçilik yapabilmesi adına. Tabi üzülerek ayrılmıştım. İki sene boyunca sürekli babamdan yeni bir köpek isteyip durdum ta ki evimize hırsız girene kadar… Bir hafta sonra babam bir kurt köpeğiyle gelmişti. Manisa’daki evimizde bahçeliydi. Dört sene boyunca hem evimizi korumuş hem de o büyük cüssesine aldırış etmeden bizimle oyunlar oynamıştı. Sonra beş tane yavrusu oldu, birini biz sahiplendik, diğerleri de köpek sahibi olmak isteyenlere verilmişti. Bizim baktığımız yavru da bizim köpeğimiz gibi simsiyah dünyaya gelince kardeşimin “Zeytin” diye seslenmesi üzerine adının zeytin olmasından kurtulamamıştı. Minik yavrumuz 7 aylık olunca nedenini bilmediğimiz bir şekilde hastalandı ve tedaviye sonuç vermeyip maalesef bir sabah ellerimin arasında can verdi… O kadar şaşırmış ve üzülmüştüm ki adeta dünyam yıkılmıştı ama beni en çok etkileyen büyük köpeğimi bile ağlarken görmemdi. Üzüntüsünden üç gün yemek yememişti kulübesinden bile dışarı çıkmıyordu. Bu olay hepimizden çok onu sarsmıştı. Sanırım o zaman anladım bir köpeğin bile ne kadar duygu yüklü ve büyük bir kalbi olduğunu… O zamandan sonra benim için bir köpekten daha fazlasıydı ve o artık benim en sadık dostumdu. Hala beni gördüğü zaman yere göğe sığmaz, koca cüssesine bakmadan yerler de yuvarlanır büyük bir neşeyle karşılar beni. Ben mutsuzken anlar hatta ben ağlarken kaşlarını çatıp kafasını sola yatırıp bana “neden ağlıyorsun” der gibi bakması bile beni güldürmeye yeter. Onunla vakit geçirince bedenen yorulsam dahi ruhen dinlenmiş olurum. Diyeceğim o ki yoldan geçen bir köpeğin önüne bir kap yemek koyup sevgi dolu bir şekilde başını okşamanız bile ölünceye kadar size dostluk yapması için yeterli olacaktır, hem de hiç karşılık beklemeden. Belki zorunda değilsiniz ama nasıl sevmek ve sevilmek bir insanın temel ihtiyaçlarındansa , onların da buna bizden daha çok ihtiyacı var. Onları hor görmeyin, kötü davranmayın şüphesiz ki onlar sizin yaptığınız iyiliği asla ama asla unutmaz…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir