birliktelik
DURAĞAN BİR SAVAŞ

Bu kalede benim, kralda benim ne eksik anlattım içimdeki yangını ne de fazla anlattım düşman eline geçmemek için zehri bir çırpıda içeceğimi. İçerim durağan bir savaşa seyirci oluyordu, hiç beklemediğim anda kalemin en zayıf noktasından bir saldırı yemiştim. Şaşkınlığımı en yakın silah arkadaşlarımdan gizleyemiyordum, nereden buldular zayıf noktayı? Nasıl bu kadar içimize sızabildiler? Aslında bu durağan savaşı daha başlamadan kaybetmiştim çünkü hiçbir önlem almamıştım belki de insanlara bu kadar güvenmemeliydim.

 Yaprakları bedeninden göçüp gitmiş yaşlı bir ağaç gibi sallanıyordu kalem düşman rüzgârında, ne yapmalıydım ki? Onca emekler harcadığım, herkesten sakındığım kalem, yani bütün benliğim.  Askerlerim dört bir tarafa dağılmış çil yavruları gibi kaçışıyordu, birden kendimi kalenin en yüksek surlarında buldum kendimi, dostlarımın öldürülüşüne şahit oluyordum fakat elimden ne gelirdi ki? Kalemin yanışını en önden seyrediyordum ağlamaklı gözlerim artık hiçbir umudun kalmadığının habercisiydi. Kimi için bu hikâyede düşman ben olabilirim zalimce yanan okları olan, elini kana bulamaktan çekinmeyen, insanları ince işçilik içeren oyunlarına dâhil eden… Ama ben bu değildim, hayatının çeyrek asrını dürüstlük ve onur için yaşamış bir kraldım ben.

Bir sonbahar bitimindeydi ömrümüz yaşanılan hikayelerin hayatlarımıza ve kalelerimize neler getireceğini asla öngöremiyorduk, belki de bu olanların bütün suçlusu benimdir kapıları açık bırakan, kale duvarlarını bir gün yıkılacak diye güçlü yapamayan, düşmanlarını hep yakınında tutan, aslında ben kendime düşmanım fazlaca, en çok canımı yine kendim yakabilirim söndürecek bir bardak su olmadığını bile bile…

Halkla İlişkiler ve Mozaik Komitesi Direktörü / Ömer ERİKLİ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir