birliktelik
Noktamın Virgülü Olana…
   Noktamın virgülü olana,   Sana bu satırları çatıkatında yazıyorum. Gözlerimi kapatıp yağmurun sesini dinliyorum. Tıpkı senin yaptığın gibi. Yağmur huzur verir insana demiştin ya, bende huzur istiyorum.     Kars'a hala yağıyor mu ? Yağmur sana bir nebze olsun huzur veriyor mu?     Bahar dalları açtı buralarda. Dağ kekikleri filizlendi. Duyuyorum dağlar çağırıyor beni. Tıpkı seni çağırdığı gibi. Beni çağıran dağlar ne kadar yeşilse seni çağıranlar o kadar kurak. Tutamadım kendimi. Yalın ayak çıktım dağlara. Ayağımın altında acıyı, yaşamayı, ölmeyi,yeniden doğmayı hissettim. Seni hissettim.      Döndüğümde baktım mektubun gelmiş. Yaralanmışsın. Önemli değilmiş. Mesleğim bu ,olur böyle , demişsin . Yalnız kurşunla beraber hiç durulmayan denizlerim kudurdu. Ruhum çalkalanıyor. Midem bu kadar pisligi kaldırmıyor, diye yazmışsın.      Senin o azgın dalgaların geldi. Benim zaten viran olan kıyılarımı dövdü. Nasıl kızdım sana bilemezsin. Seninki meslek değil vatanın sana verdiği görevi yerine getirme biçimi. Sen polis olarak elinde silahla vazifeni yaparsın,ben öğretmen olarak elimde kalemle.       Farketmesende bir rehavet seziyorum satırlarında. Neyin uyuşukluğu bu? Hainle yüzleşmek mi yordu seni? Neden ? Dön bak tarihin tozlu sayfalarına ! Çanakkale'de ecdadın aç karnına savaştı. Sen aç mısın? Sarıkamış'ta soğuktan donarak öldüler. Sırtında montun mu yok ? Üşüyor musun ? Haliç'te yağlı kütüklerle gemi taşıdılar. Ellerin parça parça mı oldu ? Halid bin Velid çöllerde hiç savaş kaybetmedi. Yoksa güneşte mi kavruldun?      O zaman neden bu miskinlik ? Silkelen ! Kendine gel ! Sen dik duracaksın ki arkanda millet senden güç alacak.       Çeliğin hası çifte su ile dövülüp sert taşta bilenendir. Böyle çelik zor bulunur. Kiymetlidir. Lâkin kıymeti maharetli ustanın elinde ortaya çıkar.       Bu topraklar çeliğin hasına benzer. Suyu kan, bileği taşı millet, hırsızı da haindir. Ustası sen, ben ve bizim gibiler olacak. Çeliğini elinde sıkı sıkı tutacaksın. Kaybedersen bir daha bulamazsın.     Bundandır ki yüzüne soğuk suyu çal. Dağların sesine kulak ver. Yalnız değilsin. Yanında ben varım. Arkanda bir millet ve ümmet var. Yetmedi mi? Bakara suresinin 186.ayeti var !       Daha neyin bıkkınlığı bu ? Damarlarında koskoca şanlı bir hazine var.       Bu yük çok ağır biliyorum. Doğmuş ve doğmamış bir insanların ağırlığı omuzunda. Ama bu ağırlığı kaldıracak kuvvet yüreğinin odalarında, bileğinde.       Boynu eğik, yılmış, aciz olanlar ancak sokaktaki köpeklerdir. Sen, dini ve cinsi ulu olanlardansın. Titre ve kendine dön!       Bu rehavet haliyle benden utanmadıysan rica ediyorum geçmişinden utan. Utan ki ayağa kalķışın sağlam olsun.      Sana Dedem Korkut'un hikayelerini, Alparslan'ın atının yelini, Edebali'nin öğütlerini, Osman Bey'in çınar ağacını, Ulubatlı Hasan'ın sancağını, Kınalı Hasan'ın mektubunu, Üsteğmen Kara Fatma'nı tüfeğini, Zeyd bin Harise'nin kılıcını, Hz. Hamza'nın yüreğini gönderiyorum. Kırmızı, oyaları beyazdan bir tülbente sardım onları. Bacımın kırmızı kuşağı ile de bağladım. Onlar sana sen Allah'a emanet olasın.     Virgülünün noktasından muhabbetle...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir